Ben Olmalıydım 8

Sevginin türlerine ilgili ilk psikiyatri dalında çhileışma Sigmund Freud tarafından mamultır. Freud, sevginin her mütenevvisünün deposunın cinsellik bulunduğunu öne sürer. Bu görüşüyle çok mefret eleştirilere sunulan kalsa da, biyolojik olarak sevginin, hormonlar ya da kimyasallar itibarıyla cinsellikten gayrı bir kaynağı yoktur. Freud’a bakarak sevginin tam öbür türleri (familya sevgisi, tanrı sevgisi) uygarlıkla vüruten yüceltmelerin sonucudur ve cinsellikten türemiştir. Bu konuda özellikle yerli kültlerindeki totem-tabu anlayışı üzerinde durarak inceleme yapar.

Psikanalist Erich Fromm, sevgiyi insanlığın problemlerine bir cevap olarak, kişideki aktif ve yaratıcı ancak kaynağı bir enerji olarak ve bu söylenti konusu yaratıcılıkla sevmeyi bile bir sanat olarak teşhismlar. Bu çerçevede sevgiyi biyolojik kaynağı ne olursa olsun beş türde sınıflandırır: kardeşçe kalp, anneç kalp, cinsî kalp, öz kalp ve tanrı sevgisi.[2]

Kardeşçe kalp
Sevginin en taban türüdür. öbür tam türlerin içerisinde bile alan hileır. Zeval, saygı ve gayrı insanları düşünme gibi davranışlar bu türdedir.

Anneç kalp
Annenin çocuğuna duyduğu koşulsuz sevgidir. Anneç sevginin en besbelli özelliği, koruyuculuk davranışıdır. Kardeşçe sevgideki gibi boyun ve gayrı insanları önemseme davranışı burada da görülür ancak aradaki nüans sevginin, annenin çocuğuna zati bağlamlı olduğu sinein bir tahsisat ya da koşul sorgulamadan gerçekleşmesidir. Bu bağ determinist bileğil, annenin kendiyle tam bir şeyi sevmekte olduğu sinein devirlüdür ve böylelikle öz kalp sineerir. Kocakarı tahsisat sorgulamaz, çünkü çocuğu sevmekle zati kendini sevmektedir. Kuşkusuz sevginin bu türü nene-çocuk arasında sınırlı kalmaz. Bu biyolojik bağın olmadığı yerde bile ölümlü ilişkilerinde anneç kalp görülebilir.